İhsan Dindar – milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Ankara bir müddettir dikkat cazip bir tabloya konut sahipliği yapıyor. Olağanda Amsterdam’daki Rijksmuseum envanterine kayıtlı Ankara Görünümü tablosu şu an resmedildiği kentte, Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nde. Bu toprakların insanları için bu hoş haberi yakın vakitte yayımladığınız albümle siz de taçlandırmış oldunuz. Öncelikle bu entelektüel derinliği olan çalışmaya imza attığınız için bir müziksever olarak teşekkür ediyorum. Tabloyla başlamak istiyorum. Bu tablo sizde nasıl hisler oluşturdu?
Nazik yorumlarınız benim için memnunluk kaynağı. Teşekkür ederim. Birinci bakışta “Ankara Manzarası” keşfe paha olduğunu belirli eden ayrıntılara sahip. Bu sebeple öncelikle ağır bir merak ve keşfetme isteği oluştuğunu söyleyebilirim. Albüm fikrini tetikleyen en kıymetli his da zati buydu. Tablo, Ankara tarihi ve albüm üzerinde yaptığımız çalışmalar sonucunda ise bu tablonun; üretimin her kademesinde yer alan, toplumsal hayatta bayanın sıkça yer aldığı ve ticaret yoluyla farklı kültürleri bir ortaya getirmiş bir kentin huzuru ve memnunluğunu yansıttığını düşünüyorum.
Buradan mevzuyu albüme bağlamak isterim. Öncelikle bir tablodan ilhamla ortaya çıkması açısından epey özgün olduğunu söylemek mümkün. Kıssası nasıl başladı?
“Ankara Manzarası” tablosundan ilham alarak bir albüm yapma fikri birinci olarak Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’ne yaptığım bir ziyarette ortaya çıktı. Vakit zaman bir fikrin yaratıcı olması ile absürd olması ortasında ince bir çizgi vardır. Ben de bu sebeple albüm fikrimi paylaşmak konusunda açıkçası çekimserdim ama Ankara Rahmi M. Koç Müzesi‘nin dayanağı, yönlendirdiği danışmanların tablo ve Ankara tarihi hakkında değerlendirmeleri ve Rijksmuseum tarafında gerekli telif müsaadelerinin alınmasıyla birlikte benim için geniş bir ilham alanı açılmış oldu. Böylesi bir sanat yapıtından bir öbür sanat icra etmek ve bunu yaparken Ankara tarihine dokunmak birebir vakitte önemli bir sorumluluk. Her adımı atarken Ankara Rahmi M. Koç Müzesi’nin takviyesi bu manada da değerliydi. Hacı Bayram, Augustus Tapınağı ve Julianus Sütunu üzere günümüze kadar gelmiş tarihi yapıtları; düşman işgaline karşı en değerli mitinglerin yapıldığı Namazgah Zirvesi, kime ilişkin olduğu bilinmeyen bir türbeye konut sahipliği yapan Hıdırlık Zirvesi üzere toplamda otuzdan fazla öğe tablo içerisinde bulunuyor. Önceliğimiz bu geniş tarihî ve sanatsal alanda 12 besteye ilham olacak kıssaları bulmaktı. Akabinde zihnimde oluşan öykülerle her bir besteyi öncelikle piyano ile yaptım ve böylelikle birinci olarak müziklerin piyano versiyonları ortaya çıktı. Paralel olarak da Romanya’dan Emanuel Abrudean müziklerin senfonik düzenlemelerini tamamladı. Böylelikle albümü oluşturan 12 müzik gün yüzüne çıkmış oldu.
12 kesimden oluşan albümdeki her bestenin bir kıssası var. Müziği bir nevi öykü anlatımında kullanıyorsunuz. Tüm besteleri size ilişkin olan oluşturduğunuz bu öykü müzikseverlere ne anlatıyor?
Daha öncesinde de gerçek öykülerden yola çıkarak yapmış olduğum besteler ve elbette sinema ve belgesel müziklerim olmuştu. Öykülerden yola çıkarak beste yapmak bana kalırsa hisleri daha derin yansıtmama yardımcı oluyor. Sizin de belirttiğiniz üzere her müziğin başka bir kıssası var fakat albümü bir bütün olarak ele alırsak üreten geçmişe yapılan keyifli bir seyahatte, bir kentin huzurlu kıssasını yansıttığını düşünüyorum.
Albüm hem piyano hem de senfonik kayıtların yer aldığı aslında toplamda 24 kesimden oluşuyor. Bu ikili kayıt tercihinizin nedenini öğrenebilir miyiz?
Piyano beni bana yine anlatan eşsiz bir enstrüman. Müzik ve beste çalışmalarımın odağında da her vakit bu fikir ve hasebiyle piyano vardır ancak başka yandan Ennio Morricone, Hans Zimmer, Yanni, Yann Tiersen, Thomas Bergersen üzere hayranı olduğum milletlerarası müzisyenlerin yapıtları da senfonik eserler ortaya koyma açısından bana ilham olmuştur. Bu isimlere Türk bir bestekar olarak Melih Kibar da eklenmeli elbette. Bu ilhamla, birinci albümümden bu yana bestelerimin senfonik düzenlemeleri için deneysel çalışmalarım olmuştu. Bu albümde de yapıtları hem piyano hem de senfonik düzenlemeleriyle sunma geleneği devam etti. Albüme gelen geri bildirimlerde kimi dinleyicilerin piyano birtakım dinleyicilerin ise senfonik düzenlemeleri daha çok benimsediğini görüyoruz. Bu da benim için memnunluk verici.
Albümle tıpkı ismi taşıyan müzik geçtiğimiz günlerde kliplendi. Farklı ve bir o kadar da hoş bir teknik. Nasıl bir çalışmanın eseri olarak ortaya çıktı?
Albümün başrolünde “Ankara Manzarası” tablosu var ve birinci andan itibaren görüntü kliplere de bunu yansıtma fikri vardı. Ama bunu nasıl yapabileceğimizi netleştirmemiz vakit aldı. Tablodan yola çıkarak nasıl bir görüntü klip ortaya koyabileceğimizi önemli halde araştırdık ve bu araştırmalarımız sonucunda Meksika’da kendi halinde faaliyet gösteren KnockKnockEstudio ile tanıştık. Onlara tabloyu ve müziklere ilham olan noktaları aktardık ve tablo içerisinde yer alan 20 farklı sahneye karar kıldık. Böylelikle görüntü klip içerisinde de görmüş olduğunuz tablonun hareketlendirilmiş görseli ortaya çıktı.
Bu toprakların öykülerini piyano ile anlatmak üzere yola çıktınız ve bu da üçüncü albümünüz oldu. Bunun dışında da pek çok sinema ve reklam için besteler yaptığınızı biliyoruz. Tarih ve Anadolu kültürü ile iç içe geçmiş bu seyahat bundan sonraki süreçte de devam edecek mi?
Kültür, sanat, hayat üslubu, alışkanlıklar ve toplumsal reaksiyonlar coğrafyadan bağımsız düşünülemez. Yalnızca sanatkarları değil, tıpkı vakitte bu topraklarda yaşamış her milletten insanları dahil ederek söyleyebilirim ki, ortaya koyduğumuz her şeyin içerisinde bu coğrafyadan ve bu coğrafyanın insanından izler var. Ben de bu topraklarda yaşayan, bu kültürün bir modülü olan bir müzisyen olarak istemesem dahi ortaya koyacağım eserler bu toprakları yansıtır. Bu sebeple bana düşen aslında bir ayna görevi görmek ve bundan ötürü da çok memnunum. Bir kültürün bir diğer kültürden etkilenerek, her iki kültürden izler taşıyan bir eser ortaya koyması fikri bana daima ilham verici gelmiştir. Bu ideolojiden hareketle Anadolu kültürünü müzik yoluyla aktarırken de, bu kültürden olmayan paydaşların dokunuşlarını önemsiyorum. Gerek bu albüm gerekse evvelki albümlerimde çalıştığım çok farklı kültürlerden yabancı paydaşlar oldu ve onların katkılarının yapıtlara derinlik kattığına inanıyorum. Tüm bunları bir ortaya getirdiğinizde aslında Anadolu kültüründen kopmadan ama üniversal olanla daima etkileşim içerisinde olmak isterim.
Malum pandemi nedeniyle her şey üzere konserler de sekteye uğradı. Albümü dinlerken bu modülleri bir senfoni orkestrasıyla da dinlediğimi hayal ettim. Gelecek devir için bu üzere planlarınız var mı?
Hayallerini kısıtlayan bir insan değilim. Tam aksine insanın hayalleri kadar ilerleyebildiğini düşünenlerdenim. Bestelerimi bir senfoni orkestrasından canlı olarak dinleyebilmek elbette mükemmel olur. Umarım bir gün kurallar olgunlaştığında bu hayal gerçeğe dönüşür. Başka yandan pandemi süreci sonrasında beşerlerle daha fazla yüz yüze irtibatta olmak isterim. Kalıplaşmış konser ve aktifliklerin ötesinde, toplumsal sorumluluk projeleri de dahil olmak üzere yaratıcı fikirlerin hayata geçirilmesinde rol almak isterim.
Milliyet
